İBRAHİM KAYPAKKAYA
Sen, ser verip de sır vermeyen yoldaşım!
Seni anlamak görmek kadar güzeldir. Geçmişini ve verdiğin mücadeleyi bilmek ve özümsemek seni anlamanın tek yoludur. Köy enstitüsü yıllarında almış olduğun ilham sonra ki yıllarda verdiğin örgütlü mücadelenin başlangıcı ve onurudur. Verdiğin kavganın bilinçaltına yerleşmiş öfke ve bilincidir. Ve şehirleri terk edip köylere ve köylülere yakın duruşun, bu uğurda dağları kendine yol edişin bu bilincin ve öfkenin taşıp dışa vurmasıdır.
Sen kavgamızın yenilmez yoldaşı!

Mücadelemizin bayrağısın sen. Vartenikte karda, zemheride dimdik ayakta kalışınla yenilmezlik bayrağını daha yukarlara çekip korku saldın emperyalizmin yerli işbirlikçisi ağalara. Munzur dağlarında avcıya teslim olmayan yaralı bir aslansın. Yaralı olmasına rağmen kükremesi ile dağları inleten, zalim avcılara korku salan bir aslan. Faşizmin iş birlikçi avcılarının yok edemediği korkulu rüyası dağların aslanısın.
Sen geçmişten günümüze gelen öğüncüsün!
Kürecikten Varteniğe uzanan bir yolun sonunda Diyarbakır zindanlarını dize getirişin ile yolumuza tuttuğun ışık beyinlerimizi aydınlatmaya devam ediyor, etmeye devam edecekte.
Diyarbakır zindanları dile gelse senin yiğitçe direnişinin öyküsünü anlatırdı gelen konuklarına, her bir parçanı kestiklerinde nasıl haykırdığını cellatların yüzlerine, tırnaklarını her çekişlerinde devrime inancını haykırırken deliye dönen cellatlara acını hissettirmeden gülümseyerek bakışların unutulur mu?
Unutulmaz yoldaşım. Ne senin cellatların karşısında acıların hissettirmeden gülüp geçmen, davanı yaşamayı önünde tutman, işkencede çektiğin acılarla dalga geçmen asırlar geçse de unutulmaz yoldaşım. Diyarbakır zindanlarında gösterdiğin direngenlik, ser verip sır vermemek senden sonraki yetişen devrimcilere büyük bir önderlik oldu. Zulme ve işkenceye karşı direnişin, cellatları tedirgin etti. İşkence tezgâhlarında sen şaha kalkarken karşındaki oligarşik yapı küçülüyordu. Diyarbakır zindanlarını dili olsa da cellatları perişan edişini şimdiki nesile anlatsa. Anlatsa tırnakları çekilen yiğidin nasıl dayandığını, Can için cellada yalvarmadığını. Hani Pir Sultan abdal diyor ya;
“Can için yalvarmam sana
Şahım şah bana darılır”
İbrahim Kaypakkaya ’da aynen öyle dedi. Can için yalvarmam sana cellat uğraşma boş yere, önünde diz çökmem, sana boyun bükmem, tırnaklarımı çekmek dursun parmaklarımı lime lime edip doğrasan sözüm söz sözümden dönemem.
İşte böyle büyük devrimci, senin büyüklüğün burada yani Diyarbakır zindanlarında vermiş olduğun direngenlikte, cellattın yüzüne karşı haykırdığın tüm sözlerini birebir vücudunda uyguladılar ama seni konuşturamadılar. Diyarbakır zindanlarında cellatlar serini aldılar ama sırrını alamadılar.
İşte böyle, Hasanoğlan köy Enstitüsü’nde başlayan yolculuk Diyarbakır zindanlarında son bulsa da sen halkının gönlünde yaşamaya devam ediyorsun ve asırlar boyu da devam edeceksin.
Anıların önünde saygı ile eğiliyorum.