
YAŞAMDAN ANEKTODLAR ![]() YAŞAMDAN ANEKTODLAR
Kafamda öyle sorunlar var ki arapsaçına dönmüş yani karmakarışık. Bazen çözmeye çalışsam da öyle zorlanıyorum ki beynim duracak noktaya geliyor. Kendi kendime sorduğum soruların cevabını alamıyorum. Çünkü çevremdeki insanların olaylara bakış açıları ya da sorularıma yanıtları beni öyle çıkmaza sokuyor ki yol bulup da içinden çıkmaya bocalıyorum. Bu yol bu kadar amansız ve çetin de olsa, insanlar bu yolda bizi yalnız bıraksa pes etmek bize göre değil. Olayları çözülmemek bir sonuca ulaştırmak güç de olsa bu sorunların üstesinden gelmek, onları doğru bir kanala yönlendirmek bizim vazgeçilmez görevimiz olmalıdır. Ama şunu da iyi biliyoruz ki olayları bireysel değil de kolektif olarak masaya yatırırsak daha başarılı bir sonuca ulaşacağımızı, daha kesin ve yapıcı bir sonuç alacağımızı düşünüyorum. Bizler her alanda bireysellikten uzaklaşıp kolektivizmde buluşmalıyız. Bu da örgütlü bir mücadeleden geçmektedir. Yaşamanın bile mutlu azınlıkların tekelinde olduğunu biliyoruz. Ama onlardan ne yaşam ne mutluluk dilemiyoruz. Çünkü hakkımız olan her şeyi onlardan nasıl alacağımızı artık iyi biliyoruz. O nedenle rica minnetle değil örgütlü gücümüzle karşılarında olmalıyız. O zaman hakkımız olan her şeyi rahatlıkla alacağımızı biliyoruz. Bazen de öyle kızıyorum ki insanların bu denli vurdumduymaz oluşuna ya da gemisini kurtaran kaptan mantığıyla yola çıkıp öyle hareket etmelerine. Veyahut şükürcü davranışları her şeyin sebebini kadere yüklemeleri çıkartıyor. Diyorum, biz bu insanlarla mı devrim yapacağız, ama şunu da kendime sormadan edemiyorum. Bu insanların bu kadar hareketsiz olmalarında bizlerin hiç mi payı yok? Elbette ki payı var ama kimse üzerine toz kondurmak istemiyor. Nereye kadar? Ama böyle de olsa yorgunluğa veya ümitsizliğe kapılmıyorum, hiçbir zaman da karamsarlığa düşmemeliyiz. Her yeni doğan olumsuzluğa karşı kararlı ve sabırlı olmasını bilmeliyiz. Kararlılıkla kitleleri bilinçlendirip yanlış kullarda koştuklarını ifade edip yerlerinin işçi sınıfının yanında olduğunu anlatmalıyız. Çünkü ümitsizlik ve karamsarlık hiçbir zaman sosyalistlere göre değildir. Her şekilde iyimser düşünüp öyle bakmalıyız. İnsanlığın tarihine şöyle bir göz attığımızda köleci toplumlardan bu tarafa günümüzde dâhil olmak üzere güçlü olan güçsüzü eze gelmiştir. Bugün de aynen o şekilde devam etmektedir. Yani güçlü olan zayıf ı ezmektedir. Bu zalimce ve acımasızca yürüyüp giden düzene kimse çıkıp da tur dememiş, günümüzde de diyen yok sayılacak kadar azdır. Yani bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığı sürüp gidiyor. Benim karnım doyuyor karnı aç olan düşünsün felsefesi, bireycilik almış yürümüş. Ama canı acıyan ya da zorda kalan sıkıştığı zaman söylemini değiştiriyor. Fakat burada da kişileri kullanmama mantığı onlardan faydalanma, çıkarları uğruna istemeden de olsa bazı söylemler ortaya atılmış oluyor. Ama bu mantık nereye kadar işlevliğini korur? Bunun cevabı çok kolay kendilerini kurtarana kadar. Kendini kurtardıktan sonra yine gözü bizleri görmez olur eğer bu arada tam sınıf bilincini vermemiş isek. En kararlı duruş sınıf bilincini almaktan geçer. Bunun tek çözümü bu kapitalist düzene dur demektir. Bu da bilinçli bir sınıf yaratma ile olur. Bilinçli sınıftan doğacak sınıf hareketi ile bu engelleri daha kolay aşarak insanları kolektif yaşamaya yöneltmek ve kişileri bireycilikten soyutlaması kolaylaşacaktır. Böyle bir yaşamda ancak sosyal iş felsefeden yaratılır. O halde önce topluma sosyalist felsefeyi ve sosyalist yaşama aktarmamız gerekecek bir. Bunun yolu da özveriden ve yılmadan usanmadan çalışmadan geçer. Böyle bir çalışmanın içinde bulunmak, toplumları bireycilikten, toplumları uyutan dinden soyutlamamız gereklidir. Düşüncemizde kadercilik ile kadere yer olmamalıdır. Bunlardan arınırken içimizde ki sosyal hizmet olan ümitlerimizi daima diri tutmalıyız, sulayıp yeşertmeliyiz. Bunu biliyoruz işimiz zor. Bu ülkede gördüklerim adeta şoka ediyor. Ülke ekonomisi dibe vurmuş durumdayken bile kimsenin sesi çıkmıyor. O zaman dilimi içinde bireyleri bir yana bırak ne bir sivil toplum örgütü ne de siyasi partilerde göz dolduracak değil ufak bir hareketlenme bile yaşanmıyor. Sanırsın işçinin emekçinin üzerine ölü toprağı sert vermiş. Kimseden ses gelmiyor. Sofrasında en son kalan kuru ekmeği bile almışlar ama bunun farkında değiller ya da görmezden geliyorlar. Ama bunu bu şekilde söylesem de katılmıyorum. Çünkü farkındalar, bir gecede cebindeki parasını çalanlara yine de sesini duyurup Yeter artık diyemiyorlar. Bunun tek nedeni de örgütsüz bir toplum oluşumuzdan kaynaklanmaktadır. Buna karşılık örgütlenmeye sıcak bakmıyorlar. Dahası kendi güvencesi olan sendikaya sıcak bakmayan emekçiler var. Evet, bunları göz önüne serdiğimizde işimiz gayet zor fakat kolaylaştıracak olan da yine de bizleriz. Yani çözüm de bizlerin işçi sınıfının içinden çıkacaktır. Ama şunu da itiraf edeyim ki işçi sınıfını bilinçlendirecek ve onlara önderlik edecek bir sınıf partisi de göremiyorum. Peki, böyle bir parti yaratılmaz mı? Tabii ki yaratılır. Ama ha deyince olmaz. Kurulmuş olan kendine sınıf partisiyim diyenlerde gün geçtikçe sınıftan uzaklaşıyor, böyle gidişle nasıl sınıf partisi veya sınıf öneri olacaklar onu da anlamış değilim. Onlar ne kadar sümük partisiyim deseler de onların sınıf partisi olup olmadıkları tartışılır. Gerçek anlamda bizler kendimizi de tartışmaya yanaşmıyoruz. Tez zamanda bu kaprisli siyasetten kurtulup ele geçen fırsatları elimizden geldiği kadar yaşama geçirmeliyiz. Önemli ve inatla örgütlü toplum yaratmanın bilincini verip sınıf partisine doğru harekete geçmeliyiz. Bunu da başarmaya mecburuz. Başka da şansımız yok. Örgütlü günler dileğiyle
07.01.2023 Aktoprak |
|
259 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |