![]()
BABAMIN MEKTUBU Gurbet, çocuk yüreğime oturmuştu ki, günler ay oluyor aylar yıl oluyordu. Gündüzler neyse akşam oluyordu ama geceler sanki sabah olmak bilmiyordu. İlkokuldan çıkınca babam beni Ankara’ya amcamlara bıraktı köye döndü, bu bana zor olmuştu. Bir hafta sonra kaynakçıda çırak olarak başladım. İşten eve evden işe yürüyerek gidip geliyordum. Okul yanlarından geçerken bahçede oynayan öğrencilere bakar kalırdım. Çünkü aklım fikrim hep okumakta idi fakat okumak bana uzak görünüyordu. Ta ki abimin Ankara’ya gelip beni iş yerinde ziyaret ettiği güne kadar. Abim Ankara’ya çalışmaya gelmişti. Kir pas içinde çalıştığımı görünce hemen işi bırak kardeşim, sen okuyacaksın dedi. “Dedim: Abi nasıl olacak? Durumlar ortada, babamın maddi durumu buna el vermiyor.” “Sen köye gidip parasız yatılı okul sınavlarına hazırlanacaksın ”dedi. İki aylık çıraklık yaşamımı o an noktalayıp köye dönmeye karar verdik ve ben bir hafta sonra köye döndüm. Sınavlara kadar bilgilerimi tazelemek ve daha etkin çalışmak için okula gidip gelmeye başladım. O sene parasız yatılı sınavlarını kazandım. Ankara Atatürk Lisesi yatılı bölümüne girmeyi hak kazandım. Köyden yeni çıkmışım, büyük Şehirle yeni karşılaşmışım, alışması da zaman alacağına benziyordu. Fakat alışmaya mecburdum. Ve gözümün önüne babam ile köyden ayrıldığım o ilk gün bir filim şeridi gibi geliyor. İlkokuldan sonra Ankara’ya gidişim geliyor. Hem çok seviniyorum, hem içimde bir burukluk başlıyordu. Otobüsümüz kıvrıla kıvrıla Elmadağ’ın rampa ve kötü yolunu ağır ağır ilerleyerek çıkıyordu. Ankara’ya da yaklaşmış bulunuyorduk. İçimde ki hasrette büyümeye başlamıştı. Babamın anlattıklarını sanırsın hiç duymuyorum ya da anlamıyordum. Ama babam hala anlatmaya devam ediyordu. Geçtiğimiz yol üzerinde ki şehirleri ve köyleri bana anlatıyor, ismini söylüyor, geçmişine dair bildiklerini bana aktarıyordu. Elmadağ’a çıkacağımız son dönemeç ve son rampada, iki dağ arasında ki tren yolunun öbür geçesinde ki tepenin üzerinde ki yerleşim yerine burası asi Yozgat dedi, ben sadece burayı anladım. Babam devamında şimdi bura Elmadağ’ın bir parçası, yani Elmadağ’a bağlanmıştır dedi. Oğul, Bahar da geliyor. Doğadaki börtü böcek, tüm canlılar uyanmaya başladı. Görsen dallar yemyeşil. Toprak yemyeşil, her bir taraftan cıvıl cıvıl kuş sesleri geliyor. Bir senin sesin yok oğlum kulağımı çınlatan evimizin dört köşesinde yankı yapan. İşte ben bundan yalnızım oğlum. Senin hasretinden özleminden kısacası yokluğundan yalnızım oğul. Kış gelsin dedik bekledik gelirsin diye, gelmedin. Bahar gelsin dedik Bahar da geldi geçti gelmedin oğlum. Ağaçlar çiçeğini açtı meyveye durdu gelmedin oğlum. Umudumuzu yaza bağladık, şunun şurasında ne kaldı yaza, başaklar sararmaya başladı. Arılar bal yapmaya, Anan diyor ki oğul bu dertler içerimde kışladı. Yeter gel oğul. Oğul başaklar sararmaya başladı demiştim. Sıcaklar birden bastırdı hasat erken geldi. Adamı olanlar orağını harmanını kaldırıyor oğul. Sen gelsen bile harman orak yapacak değilsin, zaten eskisi gibi de değil, köylünün çoğu Harmanı orağını biçerdövere kaldırttırıyor. Senelerdir biz de öyle yapıyoruz Oğul. Eskiden aylarca süren harman olarak işleri şimdi 10 gün bile sürmüyor. Bu makineleşme denen şey ne güzelmiş oğul. Ya makineler geç geldi ya da biz anamızdan erken geldik dünyaya, çünkü bu toprakları ekip biçmek için çok uğraştık oğul. Şarlafık bağlarında eskisi gibi üzüm de yok. Nasıl olsun oğul oralara bakan da yok. Boşa dememişler bakarsan bağ bakmazsan dağ olur diye, Şarlafık bağları da aynen öyle oldu. Bunu niye anlattım oğul, çünkü sen Şarlafık bağlarının üzümünü çok severdin, üzümler daha olmadı ama bağ bozumu zamanına yetişirsen yiyeceğin kadar üzümümüzde var. Şarlafığın sadece üzümünü değil oğlum şelalesinin altında yıkanmayı da çok severdin ama şimdi o şelaleden eser kalmadı. Çünkü derede su kalmadı oğul, sular kendi mezarlarına çekildi gitti. Hem bağlarımız hem de şelale susuz kaldı. Ama yine de oraların doğası çok güzel, yani gelip görmeni değer oğul. Babam mektubunda bana sitem ediyordu. Köye daha sık gelmediğim için, bana özlemlerini dile getiriyordu. Hani haksız da değildi. Öğrencilik hayatım, gençlik hayatım hep gurbet elde geçti. Köye çok uğradığımda yoktu. O nedenle annem babam özlem çekiyorlardı. Ben onların özlemini çekiyordum. Köyümün dağının taşının kurdunun kuşunun her bir yerinin özlemini çekiyordum. Fakat gurbet öyle yapışmıştı ki yakama bir türlü bırakıp gidemiyordum. Sıla özlemi ile gurbet ele yaslandıkça yaslanıyordum.
|
357 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |