GönderenKonu:  (Okunma sayısı defa)

  • Ziyaretci
  • İleti:
  • Üyelik Tarihi:
ÂŞIK İHSANİ YOLUNDAKİ KUL SEFİLİ
Tarih : 13-04-2024 Saat : 23:31

ÂŞIK İHSANİ YOLUNDAKİ KUL SEFİLİ

 

Bazen sarı gazel düşer toprağa, hazan değer gönüllere, gam çekmemek ne mümkün, bazen de Nevbahar da çiğdem çiçek açtığında, çiğ düşse de çimene coşup eğlenmemek ne mümkün.

İşte insan yüreği böyledir, kimi gün gelir dertlenir, kimi gün ise eğleniriz.

Yaşayan her bir canın gününde gündeminde dert ile neşe bir birine kardeş yaşar.

Her bir bireyin yaşantısı, ait olduğu toplumun kültürünü, geleneklerini ve göreneklerini yansıtır. Bu yansımanın dışa vurumu saz da, söz de ozanların dilinde, nesilden nesil’ e taşınarak hayat bulur. Anadolu böyledir. Asırlardır böyle anlatılmış, duygular

- düşünceler büyük kitlelere bu yolla aktarılmıştır.

 

Âşık İHSANİ’ de ozanlar kervanının önde gidenlerindendir. Günlük

Yaşamında ve Sanatında, insanın derdini kendine dert edinmiş, insanın çektiği yaşam sıkıntılarını, gördüğü baskıları, ezilmişlikleri dile ve tele taşımış, toplumsal sorunlara başkaldırıyı ne pahasına olursa olsun bir yaşam felsefesi haline getirerek korkusuzca sazını çalıp sözünü söyleyen büyük bir ozan olmuştur.

 

Altmış sekiz kuşağının önde gelen, sert söylemleri olan sosyalist duruşu ile kitleleri harekete geçiren bu yapısı ile peşi sıra gelen birçok ozanı da etkisi altına almıştır. Anadolu da o söylemdeyken peşinden koşmamak mümkün değildir.

 

Kul SEFİLİ de onun açtığı bu yolda ilerleyen, yüzlerce, binlerce şiiri halk edebiyatımıza kazandıran, yazmış olduğu eserleri ve hazırlamış olduğu antolojileri ile üniversitelerde de kaynakça olarak değer verilen, Âşık İHSANİ ile adeta özdeşleşmiş komünist duruşu ile özü sözü bir olan güçlü bir ozanımızdır.

 

25 yılı aşkın dostluğumuzda onu izlerken, yürüdüğü her yolda, yazdığı her satırda ÂŞIK İhsani’nin izlerini hissetmemek mümkün değildir. İHSANİ onda bir yürek vuruşu, dilde söyleyiş, özde bir yoldur.

 

Komünist Ozan KUL Sefilinin yüzlerce şiirinde aynı heyecanı, aynı kavgayı mutlaka görürsünüz. Bu da İHSANİ ile birleştiği dünya görüşünün bir yansımasıdır.

Kul SEFİLİ, yazdığı bu eserinde, ÂŞIK İHSANİ’yi tanımış, ona gönül vermiş dostlarının duygu ve düşüncelerine, öykülerine ve şiirlerine yer vererek ÂŞIK İHSANİ’yi gelecek nesillere daha iyi anlatabilmek ve taşıyabilmek için uzun soluklu bir çalışma yapmıştır.

 

Kelimeleri ilmek ilmek işlenmiş, her bir satırı, bir değil sanki bin asır ötesini anlatan gizemi ile örülü bu eseri, ilgiyle ve büyük bir merakla okuyacağınızı biliyor, bu eserin oluşumunda kitabın içerisine katkıda bulunan tüm ÂŞIK İHSANİ ve KUL SEFİLİ dostlarına ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Şiir ve Türkülerle kalın.

 

CİHANGİRAY ŞUMNU

(OZAN GARİP)


  • Ziyaretci
  • İleti:
  • Üyelik Tarihi:
HALKINA SEVDALI YÜREK “Ozan Garip”
Tarih : 14-04-2024 Saat : 00:50

OZAN GARİP (Cihangiray Şumnu )

 

Asıl adı Cihangiray Şumnu olan Ozan Garip bir Bulgaristan göçmeni idi fakat 1959 yılında

Amasya Suluova da doğdu. Öğrenimini orada sürdürmüş Şeker fabrikasına işçi olarak başlamış bir yandan da Açık öğretim işletme okumaya devam etmiş, bu arada Kırşehir şeker fabrikasına atanmış. İşletmeyi bitirdikten sonra Kırşehir şeker fabrikasında hesap uzmanı olmuş. Ama bizim Ozan Garip de değişen bir şey olmamış, o yine işçi ve emekçi dostu.

Onların derdini çilesini dizelere döken halk ozanımızdır.

 

Dedesi 1897 de Balkan- Rus harbinde Bulgaristan’ın Şumnu şehrinden göç edip gelmiş

Kırklareli’ne yerleşmiş. Türkiye de Soyadı kanunu çıkınca da Bulgaristan da ki şehirleri olan şehrin ismi olan Şumnu ismini soyadı olarak alırlar. Daha sonraları ozanımızın babası Zeki

Şumnu Suluova şeker fabrikasına işe girer ve Kırklareli’nden göç ederler. Zeki Şumnu Suluova da işe başlar bir yandan da Bektaşi felsefesine yakın olduğundan cemlere, sohbetlere katılır ozanları dinler onlardan feyz alır.

 

O andan sonra da Zeki Şumnu’nun evi âşıkların, ozanların uğrak yeri, konaklama yeri olur.

Tanınmış veya tanınmamış ozanların çoğu evine konuk olmuştur. Âşık Veysel dâhil, Ozanımız Cihangiray Şumnu (Ozan garip) böyle bir ortamda dünyaya gelir ve konuk olan ozanlarımızı dinleyerek büyür.

   Âşık Veysel’i de daha 10 yaşında iken böyle bir ortamda tanır ve o küçük yaşına rağmen büyük ilgi duyar.  Şiir yazmaya liseli yıllarında başlar. Önceleri serbest denemeler yaparken çocukluğunda karşılaşmış Olduğu Âşık Veysel’in etkisinde kalarak Halk Edebiyatına ve Halk şiirine geçiş yapar ve ölçülü uyaklı halk şiirin de eserler üretmeye başlar. Küçük yaşta gördüğü Aşık Veysel’den etkilenip halk şiirine başlasa da gerçek özü yakaladığında daha çok Aşık Mahzuni’nin etkisinde kalır ve sonraları onu rehberi olarak görür.

 

Şiir demek duygu demek, yaşayıp hissederek duymak demektir. Yani şiir yazan insan, her zaman, her yer de duygu yüklüdür. Duygulu insanda hümanist yapıya sahiptir. Ozan Garip şiirleri de böylesine duygulu ve bir o kadarda hümanist bir duygu ile dile getirilip kalemden süzülüp damıtılmıştır.

 

Bu kadar duygulu ve hümanist bir yüreği zorunluluklar gurbete de atmışsa, hatta gurbette zorluklara alıştırmışsa da, o kalemden çıkan şiirlerde mutlaka onları, derdi, çileyi, geçim sıkıntısını, kısacası halkın çektiği zorlukları anlatacaktır. Aynen aşağıda ki dizeler gibi.

 

Fani olan dünya değil insandır

Ne gün görür ne de bahara erer!

Asil insan, aslı kâmil insandır

Ne gün görür ne de bahara erer!

 

Kimi maldan kimi candan yakınır

Kimi korkar, şaşkın şaşkın bakınır

Kimi her bir işten kendin sakınır

Ne gün görür, ne de bahara erer!

 

 Bazen kucak dolu sevgiler saçar

Sevgi tohumuyla çiçekler açar

O çiçekler her gün hazana kaçar

Ne gün görür, ne de bahara erer!

 

Yıllar ekler yaşı bir bir üstüne

İnsanoğlu yükler dert dert üstüne

Siyah saçta aklar tel tel üstüne

Ne gün görür, ne de bahara erer!

 

Asırlardır böyle diye söylenir

Zamanlar içinde zaman körlenir

Kötü bir saniye, ömre gürlenir

Ne gün görür, ne de bahara erer!

 

İşte budur işin özü temeli

Ne çalmadır ne de çırpma ameli

Canların hepsine GARİP demeli

Ne gün görür, ne de bahara erer!

 

Diye devam eden dizeler gibi. Emperyalizmin zulmünü, hayattın kahrını ve zorluğunu anlatacaktır okuyucusuna. Bir türkü tadında,  Anadolu bozkırında üflenen bir kavaldan dökülen nameler gibi, kulağa hoş gelen ve bir şeyler anlatan, okuyanı düşündüren dizeler olacaktır. Okuyanın ufkunu açan, ezilmişliği karşısında başkaldırmayı öğreten, kul olmaktan çıkarıp birey olmayı gösteren birer öğüt niteliğindedir ozan garip şiirleri.

 Hiçbir şiir boşa yazılmamıştır. Ozan garip şiirleri de öyle, her şiiri bir duyguyu anlatıyor. Yaşadığı ortamda ki yokluğu yoksulluğu, ezilmişliği, hasreti dile getiriyor. Okuyucuyu, bazen Âşık Veysel’in dünyasına bazen kendisine rehber edindiği Âşık Mahzuni’nin ince ve naif başkaldırısına bazen de Pirsultan Abdal, Köroğlu, Dadaloğlu ve Âşık İhsani’nin isyanına götürüyor.

 

      Orada o güzellikleri doyasıya yaşarken bir bakıyorsun Karacaoğlan dizelerinde ki gibi aşk, sevgi özlemiyle doluyorsun, Karacaoğlan’ı canlandırıyorsun gözlerinde. Gözlerin buğulanıyor o an, yüreğinden gelen tatlı bir tebessüm ile kendini Ozan Garib’in dizelerinde buluyorsun, ezilmişliğinle, yoksulluğunla, sevdanla, sevginle, bazen bir yaşam kavgasının içinde bazen de bir sevdanın kollarında buluyorsun. Aşağıdaki şiirde olduğu gibi:

 

 Bu dizeler bir yaşanmışlığa tanıklık ediyor geçmişten günümüze yansıyan. Ozan Garip de bunun için kelimeleri ince eleyip sık dokuyarak yerleştirmiş dizelerine. Halkın ozanı, halkın gören gözü duyan kulağı olduğu için ona hep doğru ve kalıcı şiirler yazmıştır. Ama bu düzen böyle sürüp gittiği sürece, yaşamının da el verdiğince çok anlamlı ve öğretici, ufkumuzu açıcı şiirlere imza atacaktır Ozan Garip.

 

Eğer insanoğlu varsa dünyada

Doğruluk dürüstlük olmalı işi !...

Yüz bin çiçekten bal varsa dünyada

Arı gibi özü bulmalı kişi !...

 

 Akıl bedenle ruh, tene dolunca

Sıfat alıp yüzden adam olunca

Fikir mayasıyla petek dolunca

Arı gibi özü bulmalı kişi !...

 

GARİP der ki toplum önde gelince

İnsanlık sistemden hakkın alınca

İnsanlar insanı insan bilince

Arı gibi özü bulmalı kişi !

 

 Kısacası Ozan Garip şiirlerini inceleyecek olur isek, onda, Pirsultan Abdal’ı, Dadaloğlu’nu, Karacaoğlan’ı, kendi çağımızdan da, Aşık Veysel’i, Aşık Mahsuni’yi ve de Aşık İhsani’yi görürüz. Ama ön plana çıkan Aşık Mahsuni’dir. O nedenledir ki Aşık Mahsuni’yi kendine rehber edinmiştir. Bunu yaparken de Mahsuni’yi iyi anlamış, onu içselleştirmiştir. Ama buna rağmen onun rehberi içinde yetiştiği halktır. Halk olmaz ise halkın ozanı olamaz, halkın ozanı da olmaz ise halk mutlu olamaz, derdini anlatacak sözcüsü olmaz.

Ozan Garip de taşlamada görürüz, Aşık Mahsuni gibi inceden inceye, başkaldırı da görürüz, Pirsultan Abdal gibi, Aşık İhsani gibi. Bunların yanında, doğa sevgisi, insan sevgisi ve aşkta görürüz, Karacaoğlan, Aşık Veysel gibi. Bunların toplamında hümanistliği de görürüz Ozan Garip de. Kendine halkın ozanıyım diyen kişi en önce hümanist olmalıdır. Halkı ile ağlayıp halkı ile gülmek için, yanlışlıkları yermek zalime başkaldırmak için.

 Ozan Garip bazı kendine halk ozanıyım deyip de bir türlü halkın ozanı olamayan ozanlar gibi kendini devlet babaya kul etmemiş, sus dedikleri zaman susmamış, daima halkının yanında olmayı bilmiş, toplumsal olaylara birileri gibi sessiz kalmamış, gerek dizelerinde gerekse sazı elinde meydanlarda sesini yükseltmeyi bilmiştir. Kısacası kendine rehber edindiği Âşık Mahzuni gibi, zalimin, soyguncunun, talancının kafasına, kafasına sözleri ile vurmuştur. Kısacası halkına sevdalı bir yürektir Ozan Garip. Diline ve yüreğine sağlık dostum iyi ki bu halkın senin gibi bir ozanı var.

 

Komünist Ozan  

04.06.2020

Aktoprak

 


  • Ziyaretci
  • İleti:
  • Üyelik Tarihi:
HALKINA SEVDALI YÜREK “Ozan Garip”
Tarih : 14-04-2024 Saat : 00:53

OZAN GARİP (Cihangiray Şumnu )

 

Asıl adı Cihangiray Şumnu olan Ozan Garip bir Bulgaristan göçmeni idi fakat 1959 yılında

Amasya Suluova da doğdu. Öğrenimini orada sürdürmüş Şeker fabrikasına işçi olarak başlamış bir yandan da Açık öğretim işletme okumaya devam etmiş, bu arada Kırşehir şeker fabrikasına atanmış. İşletmeyi bitirdikten sonra Kırşehir şeker fabrikasında hesap uzmanı olmuş. Ama bizim Ozan Garip de değişen bir şey olmamış, o yine işçi ve emekçi dostu.

Onların derdini çilesini dizelere döken halk ozanımızdır.

 

Dedesi 1897 de Balkan- Rus harbinde Bulgaristan’ın Şumnu şehrinden göç edip gelmiş

Kırklareli’ne yerleşmiş. Türkiye de Soyadı kanunu çıkınca da Bulgaristan da ki şehirleri olan şehrin ismi olan Şumnu ismini soyadı olarak alırlar. Daha sonraları ozanımızın babası Zeki

Şumnu Suluova şeker fabrikasına işe girer ve Kırklareli’nden göç ederler. Zeki Şumnu Suluova da işe başlar bir yandan da Bektaşi felsefesine yakın olduğundan cemlere, sohbetlere katılır ozanları dinler onlardan feyz alır.

 

O andan sonra da Zeki Şumnu’nun evi âşıkların, ozanların uğrak yeri, konaklama yeri olur.

Tanınmış veya tanınmamış ozanların çoğu evine konuk olmuştur. Âşık Veysel dâhil, Ozanımız Cihangiray Şumnu (Ozan garip) böyle bir ortamda dünyaya gelir ve konuk olan ozanlarımızı dinleyerek büyür.

   Âşık Veysel’i de daha 10 yaşında iken böyle bir ortamda tanır ve o küçük yaşına rağmen büyük ilgi duyar.  Şiir yazmaya liseli yıllarında başlar. Önceleri serbest denemeler yaparken çocukluğunda karşılaşmış Olduğu Âşık Veysel’in etkisinde kalarak Halk Edebiyatına ve Halk şiirine geçiş yapar ve ölçülü uyaklı halk şiirin de eserler üretmeye başlar. Küçük yaşta gördüğü Aşık Veysel’den etkilenip halk şiirine başlasa da gerçek özü yakaladığında daha çok Aşık Mahzuni’nin etkisinde kalır ve sonraları onu rehberi olarak görür.

 

Şiir demek duygu demek, yaşayıp hissederek duymak demektir. Yani şiir yazan insan, her zaman, her yer de duygu yüklüdür. Duygulu insanda hümanist yapıya sahiptir. Ozan Garip şiirleri de böylesine duygulu ve bir o kadarda hümanist bir duygu ile dile getirilip kalemden süzülüp damıtılmıştır.

 

Bu kadar duygulu ve hümanist bir yüreği zorunluluklar gurbete de atmışsa, hatta gurbette zorluklara alıştırmışsa da, o kalemden çıkan şiirlerde mutlaka onları, derdi, çileyi, geçim sıkıntısını, kısacası halkın çektiği zorlukları anlatacaktır. Aynen aşağıda ki dizeler gibi.

 

Fani olan dünya değil insandır

Ne gün görür ne de bahara erer!

Asil insan, aslı kâmil insandır

Ne gün görür ne de bahara erer!

 

Kimi maldan kimi candan yakınır

Kimi korkar, şaşkın şaşkın bakınır

Kimi her bir işten kendin sakınır

Ne gün görür, ne de bahara erer!

 

 Bazen kucak dolu sevgiler saçar

Sevgi tohumuyla çiçekler açar

O çiçekler her gün hazana kaçar

Ne gün görür, ne de bahara erer!

 

Yıllar ekler yaşı bir bir üstüne

İnsanoğlu yükler dert dert üstüne

Siyah saçta aklar tel tel üstüne

Ne gün görür, ne de bahara erer!

 

Asırlardır böyle diye söylenir

Zamanlar içinde zaman körlenir

Kötü bir saniye, ömre gürlenir

Ne gün görür, ne de bahara erer!

 

İşte budur işin özü temeli

Ne çalmadır ne de çırpma ameli

Canların hepsine GARİP demeli

Ne gün görür, ne de bahara erer!

 

Diye devam eden dizeler gibi. Emperyalizmin zulmünü, hayattın kahrını ve zorluğunu anlatacaktır okuyucusuna. Bir türkü tadında,  Anadolu bozkırında üflenen bir kavaldan dökülen nameler gibi, kulağa hoş gelen ve bir şeyler anlatan, okuyanı düşündüren dizeler olacaktır. Okuyanın ufkunu açan, ezilmişliği karşısında başkaldırmayı öğreten, kul olmaktan çıkarıp birey olmayı gösteren birer öğüt niteliğindedir ozan garip şiirleri.

 Hiçbir şiir boşa yazılmamıştır. Ozan garip şiirleri de öyle, her şiiri bir duyguyu anlatıyor. Yaşadığı ortamda ki yokluğu yoksulluğu, ezilmişliği, hasreti dile getiriyor. Okuyucuyu, bazen Âşık Veysel’in dünyasına bazen kendisine rehber edindiği Âşık Mahzuni’nin ince ve naif başkaldırısına bazen de Pirsultan Abdal, Köroğlu, Dadaloğlu ve Âşık İhsani’nin isyanına götürüyor.

 

      Orada o güzellikleri doyasıya yaşarken bir bakıyorsun Karacaoğlan dizelerinde ki gibi aşk, sevgi özlemiyle doluyorsun, Karacaoğlan’ı canlandırıyorsun gözlerinde. Gözlerin buğulanıyor o an, yüreğinden gelen tatlı bir tebessüm ile kendini Ozan Garib’in dizelerinde buluyorsun, ezilmişliğinle, yoksulluğunla, sevdanla, sevginle, bazen bir yaşam kavgasının içinde bazen de bir sevdanın kollarında buluyorsun. Aşağıdaki şiirde olduğu gibi:

 

 Bu dizeler bir yaşanmışlığa tanıklık ediyor geçmişten günümüze yansıyan. Ozan Garip de bunun için kelimeleri ince eleyip sık dokuyarak yerleştirmiş dizelerine. Halkın ozanı, halkın gören gözü duyan kulağı olduğu için ona hep doğru ve kalıcı şiirler yazmıştır. Ama bu düzen böyle sürüp gittiği sürece, yaşamının da el verdiğince çok anlamlı ve öğretici, ufkumuzu açıcı şiirlere imza atacaktır Ozan Garip.

 

Eğer insanoğlu varsa dünyada

Doğruluk dürüstlük olmalı işi !...

Yüz bin çiçekten bal varsa dünyada

Arı gibi özü bulmalı kişi !...

 

 Akıl bedenle ruh, tene dolunca

Sıfat alıp yüzden adam olunca

Fikir mayasıyla petek dolunca

Arı gibi özü bulmalı kişi !...

 

GARİP der ki toplum önde gelince

İnsanlık sistemden hakkın alınca

İnsanlar insanı insan bilince

Arı gibi özü bulmalı kişi !

 

 Kısacası Ozan Garip şiirlerini inceleyecek olur isek, onda, Pirsultan Abdal’ı, Dadaloğlu’nu, Karacaoğlan’ı, kendi çağımızdan da, Aşık Veysel’i, Aşık Mahsuni’yi ve de Aşık İhsani’yi görürüz. Ama ön plana çıkan Aşık Mahsuni’dir. O nedenledir ki Aşık Mahsuni’yi kendine rehber edinmiştir. Bunu yaparken de Mahsuni’yi iyi anlamış, onu içselleştirmiştir. Ama buna rağmen onun rehberi içinde yetiştiği halktır. Halk olmaz ise halkın ozanı olamaz, halkın ozanı da olmaz ise halk mutlu olamaz, derdini anlatacak sözcüsü olmaz.

Ozan Garip de taşlamada görürüz, Aşık Mahsuni gibi inceden inceye, başkaldırı da görürüz, Pirsultan Abdal gibi, Aşık İhsani gibi. Bunların yanında, doğa sevgisi, insan sevgisi ve aşkta görürüz, Karacaoğlan, Aşık Veysel gibi. Bunların toplamında hümanistliği de görürüz Ozan Garip de. Kendine halkın ozanıyım diyen kişi en önce hümanist olmalıdır. Halkı ile ağlayıp halkı ile gülmek için, yanlışlıkları yermek zalime başkaldırmak için.

 Ozan Garip bazı kendine halk ozanıyım deyip de bir türlü halkın ozanı olamayan ozanlar gibi kendini devlet babaya kul etmemiş, sus dedikleri zaman susmamış, daima halkının yanında olmayı bilmiş, toplumsal olaylara birileri gibi sessiz kalmamış, gerek dizelerinde gerekse sazı elinde meydanlarda sesini yükseltmeyi bilmiştir. Kısacası kendine rehber edindiği Âşık Mahzuni gibi, zalimin, soyguncunun, talancının kafasına, kafasına sözleri ile vurmuştur. Kısacası halkına sevdalı bir yürektir Ozan Garip. Diline ve yüreğine sağlık dostum iyi ki bu halkın senin gibi bir ozanı var.

 

Komünist Ozan  

04.06.2020

Aktoprak

 


  • Ziyaretci
  • İleti:
  • Üyelik Tarihi:
Komünist Ozanı Tanımak
Tarih : 08-05-2024 Saat : 21:05

ÖZGEÇMİŞİM

 

Çorum'un Sungurlu ilçesinin Beylice Köyü’nde 1964'te doğdum. Yoksul bir ailenin üçüncü ve son çocuğuyum. İlkokulu köyümde bitirdim, orta öğrenimimi de Ankara Atatürk Lisesinde yatılı olarak okudum.

Öğrencilik hayatım sona erdikten sonra, önce inşaatlarda amelelik, daha sonra usta olarak çalışmamı sürdürdüm. Ortaokul yıllarımda halk şiiri tarzında şiirler yazmaya başladım. Şiire başlamam etüt hocamızın, duvar gazetesine asılması amacıyla herkesin kitap konulu bir şiir yazmasını istemesiyle başladı. Daha sonra da lise bir de edebiyat hocamızın mani yazmamızı istemesiyle pekişerek devam etti. Bugüne kadar bazı içerikler değiştirerek geldi.

O yıllarda, aşk ve güzellikler üzerine yazmaya çalışırken, daha sonraları siyasi bilincimi kazanmamla beraber sosyal açıdan toplumsal içerikli şiirler yazmaya başladım. Bu dönüşümde, Üstat Âşık İhsani'nin bende etkisi vardır. Genelde, kendine halk ozanıyım diyen kişide, sürekli tasavvuf içerikli veya aşk, sevda şiirleri üzerinde yoğunlaşıyorsa bunu ben eksiklik sayarım. Çünkü halk ozanı düzenle barışık olamaz, özellikle de böylesi kapitalist düzenle hiç mi hiç barışık olamaz. O nedenle halk ozanı, halkı düzene karşı savunmalıdır. Onun derdini, çilesini anlatmalıdır. Ben de bunları Âşık İhsani’de fazlasıyla gördüğüm için onu kendime rehber edindim.

1990 yılında Ankara Halk Ozanları Derneğine üye oldum.

 İstanbul'a taşındıktan sonra irtibatım koptu.

2004 yılında TKP’nin kuruluş yıl dönümü olan 10 Eylül’de üstadım Âşık İhsani’yi geceye davet ettim. İstanbul’a geldi ve bir hafta konuğum oldu. Böylece Âşık İhsani ile yakinen de tanışmış oldum.

İlk başlarda Kul Sefili mahlasını kullanırken, sonraları Komünist Ozan ve Dursun Oğlu Ali mahlasını da kullanmaya başladım. Bu üç mahlası da şiirlerimin konularına göre kullanıyorum.

18 Nisan 1999 seçimlerinde SİP'ten (Sosyalist İktidar Partisi), İstanbul birinci bölgeden milletvekili adayı oldum ve kazanamadım. Ve sonrasında, 2000 yılı içerisinde bir grup arkadaşla "Toplum Sanat Siyaset" dergisini çıkardık. Mustafa Suphi isimli bir de oğlum var. Çalışmalarım devam etmektedir. Halk ozanlığı üzerine araştırmalarım da mevcuttur. 2007 yılına kadar da Savaş Yolu Dergisini çıkardık.


YAYINLANMIŞ KİTAPLARIM

 

SAVRULACAK KÜLÜM MÜ KALDI / İzlek Yayınları Ağustos 1994 Ankara

SINIFSIZ DÜNYA / Savaş Yolu Yayınları Mayıs 2007 İstanbul

HALK ŞİİRİNDE EMPERYALİZME BAŞKALDIRI ANTOLOJİSİ / kendi yayınımız Ocak 2009 İstanbul

BARIŞA ŞİİRLER / İzan Yayıncılık Ankara / Eylül 2020

AŞKIMA ŞİİRLER / Sage Yayınları Ankara / Mayıs 2021

DALMAYA GELDİK/ lora yayınları İstanbul/ Mayıs 2022

1980 GÜNÜMÜZE GÜNLÜĞÜME YANSIYANLAR / Liman Yayınevi Ankara/ Temmuz 2022

AŞIK İHSANİ VE DOSTLARI / Klaros Yayınları / Mayıs 2023 Ankara

Bir de benim hazırlamış olduğum Ozan Güner Kaymak’ın DÜŞTÜN GÖZÜMDEN isimli şiir kitabı / Ekim 2009 İstanbul

 

ŞİİRLERİMİN VE YAZILARIMIN YAYINLANDIĞI, GAZETE, DERGİ VE ANTOLOJİLER:

 

1-  Yeni Çağrı Dergisi – 1982-1984 (amatör dergi) İstanbul

2-  Sungurlu Haber Gazetesi – 1992- 1993 / Sungurlu

3-  İzlek Dergisi – 1992 – 1994 / Ankara

4-  Cem Dergisi – 1993 – 1995 / İstanbul

5-  Anadolu Kültürü Ve Ozanlarımız – 1995 – Naçari Baba / Ankara

6-  Yerel Haber Gazetesi – 1999 / İstanbul

7-  Toplum Sanat Siyaset Gazetesi – 1999 – 2000 /İstanbul

8-  Ürün Sosyalist Dergi – Sayı.9. 2001 / İstanbul

9-  Savaş Yolu Dergisi 2001- 2008 / İstanbul

10- Halk Ozanları Vakfı Antolojisi – 2002 / Ankara

11- Duygu Rehberi Antolojisi – 2002 – Naçari Baba / Ankara

12- Halk Ozanları Vakfı Antolojisi- 2003 / Ankara

13- Kemal Türkler Kürsüde kitabı 2. Cilt / Rasim Öz / Ketev Yayınları 2003 İstanbul

14- Berfin Bahar Dergisi – sayı. 64. 66. 69. 70 – 2003 /İstanbul

15- Anafilya Yansımalar- seçki – 2009 / İzmir

16- G.G. Sungurlulu Halk Şairleri – Hayrettin İvgin – 2009 / Ankara

17- Halk Şiirinde Emperyalizme Başkaldırı Antolojisi – 2009 / İstanbul

18- Sazın Sözün Sultanları- Özlem Ünalan – Dr. Fatma Ahsen Turan – Gazi Kitabevi – 2011 /Ankara

19- Politika Gazetesi 2015 / İstanbul

20 - Edremit Körfez Gazetesi / Şubat 2018 / Hüseyin Eroğlu

 21- Türkülerde İBO / Mustafa Demir / El yayınları 2022 İstanbul

 

Komünist Ozan - Dursunoğlu Ali - Kul Sefili